23 Şubat 2012 Perşembe

The Artist


The Artist, Turkiye'de izledigim ve fazlasiyla hosuma giden filmlerden biri.

Bastan soylemek isterim ki, eger bu filme girerken bir arastirma yapmaz, sadece seans uyuyor diye giderseniz ve bilet alirken herhangi bir bilgilendirme yapilmazsa, film basladiginda kucuk bir saskinlik gecirebilirsiniz. 
Bize aynen oyle oldu oradan biliyorum;)

Hatta soyle bir sey bile oldu: 
Salona girmeden once, bu filmden cikan yabanci bir tanidigimizi gorduk, dedi ki: Film guzeldi ama Turkce ceviri alamadigim kisimlarda zorlandim. 'Aa niye boyle soyledi acaba, alt yazilar Turkce bile olsa, filmin orjinal dili Ingilizce oldugundan problem olmamasi gerekirdi' dedik. 

Tabi isin aslini film baslayinca anladik! 
Sanirim bu bilgiyi vermem filmin havasini bozmayacaktir, cunku bir cok sinemada girmeden once bu uyari yapiliyormus zaten; filmimiz siyah beyaz ve sessiz sevgili sinemaseverler:)
Sinemasever olup da boyle filmleri sevmeyen olabilir tabi. Oyle ki Liverpool'da bu filmi gormeye gidenler filmin sessiz ve siyah beyaz oldugu anlayinca filmden cikip, paralarinin iadesini istemis ve sinema salonlari odeme yapmak zorunda kalmis.(*)


Hollywood'da 1920'lerinin sonlarinda baslayan bir hikayemiz var. 
Sessiz sinemanin yildizi George Valentin '20'lerin sonlarinda baslayan 'talkies' yani seslendirilmis sinemanin yarattigi heyecana kapilmayarak, sessiz sinemadan daha iyi bir sey olamayacagini savunuyor ve bu akima katilmayi reddediyor. Ama insanoglu hemen rotasini yeni yuzlerle dolu bu yone ceviriyor ve sessiz sinemayi 20'lerde birakiyor. 'Talkies'lerin ilk stari, genc dansci Peppy Miller ise George Valentin'in sayesinde basladigi bu yeni hayatta son hizla yukselirken, Valentin'in hizla dusmesine uzulerek tanik oluyor. 

Hikaye cok basit, cok tahmin edilebilir. O yuzden burun kivrilip, yeterince tatmin olunmayabilir.
Hatta sessiz sinema zamaninda cekilmis filmlerle karsilastirip, sinifta birakanlar bile olabilir.

Bense filmi cok begendim!
Konunun basit olmasi hic onemli degil benim icin. O goruntuler, muzikler, jestler, mimikler fazlasiyla yetti bana. 
Sinemadan ciktigimda (hatta simdi bile) hic siyah beyaz, sessiz bir film izlememisim gibi hissettim. 
Eger o yapim, oyuncular benim zihnimde bu filmi renklendirip, seslendirebiliyorlarsa ayakta alkislarim ben onlari!
Zaten 10'u Oscar olmak uzere 69 adayligi ve 75 dalda kazandigi odullerle alkisi hak ettigi asikar;)


Sinema tutkunu sayilmam ama bu film en sevdiklerim, surekli izleyeceklerim, Pazar keyiflerim arasina girdi.
Ayrica sessiz sinemaya karsi buyuk bir ilgi uyandirdi. Bir kac bas yapiti izlemek istiyorum.
Yakisikli Fransiz Jean Dujardin'i de boylelikle tanimis oldum;)


En begendigim sahnelerden birisi!

Oscar'lik kopek Uggie!






Iste IMDb'den edindigim ilginc bilgiler:
- Basarili oyuncu kopek, film sonunda Uggie olarak belirtilse de aslinda filmde uc kopek varmis: asil rolde Uggie ile Dash ve Dude. Her biri birbirlerine benzetilmek adina boyanmis.
- Filmin dans sahneleri bizzat bas rol oyunculari tarafindan gerceklestirilmis. Dans provalari bes ay boyunca, neredeyse her gun yapilmis!
- Jean Dujardin'in kirmizi halida soyledigine gore tum film 35 gunde cekilmis!
- Tum film boyunca hic 'zoom shot' yapilmamis, cunku cekilen zaman itibariyle boyle bir teknoloji yokmus.
- Film de kullanilan silah ve sessiz filmlerden birindeki bir ucak 1920 sonlarinda var olan objeler degilmis. Cok daha sonra uretilmis;)
George Valentin cek yazarken, Fransiz olmasindan ileri gelen bir hata yapmis. Bunu anlamamiz mumkun degil tabi ki, ama anlayan biri filmdeki gaflar kismina yazmis:)
- Filmin sonunda George Valentin'in guclu Fransiz aksani ile sesini duyuyoruz, pek guzel;)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder